5 Ocak 2014 Pazar

Dershaneler ve Sınav Odaklı Eğitim

Bugün eğitim sistemi içerisinde resmi öğretimin yanında resmî olmayan ikinci bir
öğretim atfolmuştur.  “Gölge eğitim”  diye adlandırılan bu yapılanma neredeyse
sınavlarda başarılı olmanın bir koşulu durumuna ge(tiri)lmiştir..Öğrenciler arasında,
dershaneye gidilmezse sınavlarda başarılı olunamayacağına dair güçlü bir
inanç oluşturulmuştur. 

Bu inanış  öğrencilerin sınavların birkaç yıl öncesinden
başlayarak dershanelere taşınmasına neden olmaktadır. Bu durum okulda yapılan
eğitimin anlamsızlaşmasına ve dikkate alınmamasına hatta varlığının sorgulanması
na neden olmaktadır. Okul sisteminde yer alan ancak üniversiteye giriş sınavındaki
sorularda kapsanmayan bazı dersler öğrenciler tarafından “gereksiz”, en azından
ertelenebilir nitelikte görülmektedir. 

Öte yandan, derslerin de sınava yönelik
ve test tekniğine dayalı bir şekilde işlenmesi istenmektedir. Dershanelerin işlevinin
artması zaman içerisinde lise eğitiminin işlevsizleşmesine, eğitimin giderek kamusal
alanın ve okulun dışında gerçekleşmesine, bazı siyasi çevrelerin kendi özel
okullarını kurmaları gibi kendi dershanelerini de kurmalarına yol açmaktadır.

Dershanelerin fırsat eşitsizliği doğurduğundan ziyade, zaten var olan eşitsizliklerin
dershaneler yoluyla yeniden üretilmesinden bahsedilebilir. Dershaneler ücretsiz
olmadıkları için, herkese hizmet sunmamaktadır. Bununla birlikte, yaygın olmaları
ve özellikle özel okullara ve derslere kıyasla ucuz olmaları, dershaneleri
yoksul ve orta gelirli kesim için bir umut kapısı kılmaktadır.

Dershaneler sınav sistemine yönelik bilginin ve sınavda başarılı olmaya dönük
teknik becerilerin alınıp satıldığı kurumlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu durum
eğitimi, herkesin ekonomik gücü oranında satın alabileceği bir ayrıcalığa dönüştürmekte
ve parası olanlara yarışmada avantajlı bir konum sağlamaktadır. 

Son zamanlarda
yapılmış bir araştırmaya göre, 4193’e ulaşan dershane sayısı genel lise sayısını geçmiş, ortaöğretim ve yükseköğretime giriş sınavları için yapılan harcamalar ise
16 milyar TL civarındadır. 1970’lerin sonlarında sayısı 200’den az olan
dershaneler 2008-2009 öğretim yılı itibarıyla 4000’in üzerinde çıkarken sektör inanılmaz bir ciroya ulaşmıştır. Bu eğitim piyasasında fiyatını ödeyebilenler
bilişsel kapasitesi ve hazır bulunuşluk düzeyleri birbirine benzeyen az
sayıda öğrencinin bir araya geldiği sınıflarda özel öğretmenlerden dersler alarak sınavlara hazırlanmaktadır. Eğitimin veya bilginin bu şekilde dershaneler
aracılığyla alınıp satılması mevcut eşitsizlikleri de artırmaktadır.

Ayrıca, dershanelerin öğrencide yaratığı en ağır tahribatlardan biri de eğitim
imgesinin öğrenci zihnindeki dönüşümüdür. Dershanelerde sınavlara hazırlanan
ve test tekniğini öğrenen öğrenciler, aynı zamanda eğitimin işlevsel bir şey olduğunu, meslek kazanmak amacıyla katlanılması gereken zorunlu bir süre olduğunu
ve alınıp satılabileceğini öğrenmektedir.

Örneğin Dünya Bankasınca 2005 yılında yayınlanan, eğitime ayrılan kaynakların hesaplanmasında dershane ve özel ders gibi etkinlikleri de içeren bir raporda Türkiye’de eğitime ayrılan kaynakların millî gelire oranının %7’ye ulaştığı hesaplanmıştır . MEB bütçesinin 2005 yılında oranının %3,07 olduğu dikkate alındığında halkın dershanelere ve özel derse ne kadar çok para aktardığı kestirilebilir. 2003 yapılan bir araştırmada, ilk ve ortaöğretimde, devletin
eğitime harcadığı paranın yaklaşık iki buçuk katını öğrenci velilerinin harcadıkları saptanmıştır. Ortöğretim ve üniversiteye giriş sınav uygulamalarının tamamı uygulama öğrencileri çok erken yaşta rekabet etmeye zorlayarak, onlara oyun zamanı bırakmayarak psikolojilerini ve kişilik gelişimlerini

olumsuz yönde etkilemektedir.

(Kaynak : Anadolu Üniversitesi Türkiye'nin Toplumsal Yapısı Ders Kitabı )